Bilindiği üzere aylardır ülkemiz ve tüm dünya Korona virüs salgını ile mücadele etmektedir. Şu anda dünyada yaklalık 4.810.000 kişi bu virüsü yakalanmış ve maalesef yaklaşık 319.000 kişi bu nedenle vefat etmiştir. Ülkemizde ise Sağlık Bakanlığının verilerine göre toplam vaka sayısı 148. 067’dir. Koronavirüs sebebiyle ise toplam 4.140 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Resmi bir açıklama olmadığı için burda vaka ve ölüm oranlarını açıklayamamakla birlikte Korona virüsünün cezaevlerinde hızla yayıldığı bir gerçektir.
Cezaevlerinin fiziki ve hijyen şartlarının bu virüsün yayılmamasını tetikleyeceği kaçınılmaz bir gerçektir. Dünyada bir çok ülke bu nedenle cezaevlerini adeta boşaltmıştır. Ancak ülkemizde en azılı çete liderleri ve toplum için tehlikeli olan ve/veya olabilicek olan kişiler eşit olmayan infaz düzenlemesi ile serbest bırakılırken halen 780 cocuk dahil yüzbinlerce insan hukuki olmayan nedenlerle cezaevinde tutulmaktadır. Bu kişilerin yaşamları üzerinde gerçek ve ciddi risk ortaya çıkmıştır.
Tüm bu nedenlerle bu kişiler İş hukuk yollarını tüketmeden bireysel başvuru yolu ile iç tüzüğün 73. maddesine dayanarak ve Anayasamızın 17. maddesi ve AİHS 2. maddesine gerekçe gösterilecek tahliyeleri için bireysel başvuruda bulunabilirler.
Şöyle ki;
Bireysel başvuru yolu, anayasada güvence altına alınmış, AİHS ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerde yer alan hâk özgürlüklerinden biri kamu gücü tarafından ihlal edilmiş olanların, iç hukuk yollarını tükettikten sonra başvurabilecekleri ikincil nitelikte bir başvuru yoludur.
Bilindiği üzere Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yoluna gidilmesinin bireysel başvuru konusu işlem ve kararların uygulanmasına herhangi bir etkisi yoktur. Ancak bir işlem ya da kararın uygulanması halinde bireyin anayasal haklarının ihlali yönünde ciddi bir tehlike ortaya çıkacaksa, 6216 sayılı Kanun ile Mahkemeye bu tehlikeyi önlemek amacıyla tedbir kararı verme yetkisi tanınmıştır. Bu yönüyle tedbir yetkisi istisnai bir yetki olup, ancak işlem veya kararın uygulanması halinde yaşam hakkına ya da bireyin maddi ve manevi bütünlüğüne yönelik gerçek ve ciddi bir risk doğacaksa tedbire başvurulabilir.
Bu konu Anayasa Mahkemesi İç Tüzüğünün 73. maddesinin 1. ve 2. fıkrasında aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir;
‘‘(1) Başvurucunun yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike bulunduğunun anlaşılması üzerine, Bölümlerce esas inceleme aşamasında gerekli tedbirlere resen veya başvurucunun talebi üzerine karar verilebilir.
(2) İncelenen başvurulara ilişkin olarak; resen ya da başvurucunun talebi üzerine dosyanın esası hakkında karar verilmeden önce, tedbir kararına başvurulmaması hâlinde başvurucunun yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike bulunduğunun anlaşılması üzerine, Komisyonlarca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesi derhâl yapılarak, tedbir hususunu da karara bağlamak üzere başvuru, ilgili Bölüme gönderilir.’
Diğer taraftan bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikayetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir.
Anayasa Mahkemesinin başvuru yolları henüz tüketilmeden bir başvuruyu kabul edip incelemesi kural olarak mümkün değildir. Ancak başvuru yolunun tüketilmesinin başvurucunun hakkına yönelik ihlalin giderilmesi açısından herhangi bir etkisi yoksa, başka bir deyişle başvurulacak yol etkisizse ya da başvuru yolunun tüketilmesinin beklenmesi halinde başvurucunun haklarına yönelik ciddi ve geri dönülmesi imkansız bir tehlike ortaya çıkacaksa anayasal haklara saygı ilkesi Mahkemenin bu başvuruları incelemesini gerektirebilir.
Bu tarihe kadar AYM’nin pratikte bu kuralı genellikle sınır dışı etme kararları bakımından uyguladığını görüyoruz. Bu bağlamda konuyu somutlaştırmak için AYM’nin 30.12.2013 tarihli ve No.2013/9673 numaralı Rıda Boudraa kararını incelemeyi faydalı buluyorum.
Başvuru konusu olayda, başvurucu sınır dışı edilmesi halinde Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının tehlikeye girmesi, işkence ve kötü muameleye tabi tutulma riski bulunduğunu ileri sürerek, tedbir kararı verilmesini talep etmiş, ölüm tarafından tedbir talebinin değerlendirilmesi sonucu başvurucunun ülkesi Cezayir’e sınır dışı edilmesi halinde bu ülkede yaşamına ya da maddi ve manevi varlığına yönelik risk bulunduğu iddiaları ciddi görüldüğünden, 30/12/2013 tarihinde oy çokluğu ile tedbir talebinin kabulüne karar verilmiştir.
,
İş bu kararında AYM kararın 46. maddesinde;
‘‘Diğer taraftan bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikayetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Anayasa Mahkemesinin başvuru yolları henüz tüketilmeden bir başvuruyu kabul edip incelemesi kural olarak mümkün değildir. Ancak başvuru yolunun tüketilmesinin başvurucunun hakkına yönelik ihlalin giderilmesi açısından herhangi bir etkisi yoksa, başka bir deyişle başvurulacak yol etkisizse ya da başvuru yolunun tüketilmesinin beklenmesi halinde başvurucunun haklarına yönelik ciddi ve geri dönülmesi imkansı bir tehlike ortaya çıkacaksa anayasal haklara saygı ilkesi Mahkemenin bu başvuruları incelemesini gerektirebilir (B. No: 2013/1243, 16/4/2013, § 24).’’ demek sureti ile tedbir talebine başvurunun şartlarını ortaya koymuştur.
Anayasa Mahkemesi aynı yönde uygulamalarını Laura Alejandra Caceres (B. No: 2013/1243, 16/4/2013, § 24) ve Enedjan Narmetova (B. No.2013/6782, 6.9.2013, §19) kararlarında da ortaya koymuştur.
SONUÇ:
Tüm bu teorik açıklamalar ve pratikteki örneklerden günümüze gelirsek. Yukarıda açıklandığı üzere ülkemizin farklı cezaevlerinde Korona vakaları hızla artmaktadır. Ve bu korona vakalarının yaşandığı cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin yaşam hakkına ya da bireyin maddi ve manevi bütünlüğüne yönelik gerçek ve ciddi bir risk ortaya çıkmıştır.
Bu nedenle kişiler iç hukuk yollarını tüketmeden Anayasa Mahkemesine yaşam haklarına ya da maddi ve manevi bütünlüklerine yönelen riskleri izah etmek sureti ile Anayasaya Mahkemesini İç tüzüğünün 73 maddesine dayanarak Anayasamızın 17. maddesi ve AİHS 2. maddesine gerekçe gösterilecek tahliyeleri için bireysel başvuruda bulunabilirler.
Yorumlar
Yorum Gönder