Kayyımlık müessesesi 1 Haziran 2005 yılında ceza yargılamasına girmesine rağmen ilk defa 2015 yılında kullanılmış ve daha sonra yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanılmıştır. Kayyım, sözlük anlamı itibariyle, belli bir malın yönetilmesi veya belli bir işin yapılması için görevlendirilen kimsedir. Hukuk literatüründe ise, kayyım, belirli bir malın, şirketin veya vakfın yönetilmesi veya belli bir işin görülmesi için tayin edilen kimsedir.
Mevzuat
Bu müessese ceza hukukunda CMK 133. maddede düzenlenmiştir. Bu maddeye göre bir şirketin işlerinin yürütülmesi ile ilgili kayyım ataması yapılabilmesi için üç ön şartın birlikte bulunması şarttır.
Bunlar:
1- Ortada işlenmekte olan bir suç olmalı –bu suç aynı maddenin 4.fıkrasında açıklanan kategorik suçlardan birisi olmalıdır.
Bu suçlar;
a) Türk Ceza Kanununda yer alan,
1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti,
2. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti ,
3. Parada sahtecilik,
4. Fuhuş,
5. Kumar oynanması için yer ve imkân sağlama,
6. Zimmet,
7. Suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama ,
8. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu örgütlere silah sağlama,
9. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk Suçları,
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar İle Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı suçları,
c) Bankalar Kanununun 22. maddesinde tanımlanan zimmet suçu,
d) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlardır.
2-Bu suç ile ilgili kuvvetli şüphe bulunmalıdır.
3-Maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için kayyım atanmasının zorunlu olması gerekir.
Ancak tüm bu şartların bulunması halinde bir şirkete kayyım atanması mümkün olacaktır.
Kayyımlık Müessesesinin Uygulaması
CMK 133. maddesine göre yukarıda açıklanan üç ön şartın bulunması halinde ancak kayyım atanması mümkün iken uygulamada bu ön şartlara hiç dikkate alınmadan kayyım atanması yapılmaktadır.
Ve maalesef ehil olmayan kişi/kişiler kayyım olarak atanmaktadır. Bu nedenle maalesef kayyım atanan şirketlerin birçoğu ticari faaliyetlerini sonlandırmak zorunda kalmıştır. Bunun bilançosu henüz daha tam olarak tespit edilememektedir.
Ancak kanaatimiz odur ki gerçek resim ortaya çıktığında yılların emeği ve fedakarlığı ile bir yerlere gelen terör ile hiçbir ilgili bulunmayan müesseselerin yok edildiği görülecektir. Ve bu nedenle ülkemizde zaten yüksek olan işsizlik oranı daha da fazla artacaktır. Bu işletmelerin ekonomimize yaptığı katma değerden de mahrum kalınmıştır/kalınacaktır.
Görevli Makam
Kayyım atanması mutlaka hakim veya mahkeme kararı ile yapılmalıdır. Hâkim veya mahkemenin kayyım tayini kararı vermesi; bu kararın infazına başlanması için yeterlidir. Bu kararın infazına başlanması için, şirkete ve yetkililerine tebliğ de şart değildir. Bu hükümde; itiraza konu kararın CMK m.35’e göre ilgilisi tarafından öğrenilmesinden itibaren başlayacak yedi günlük itiraz süresinden bahsedilmiştir. Verildiğinde, infazı sırasında veya bir şekilde kararı öğrenen ilgili, itiraz hakkının kullanabilecektir. Karara yapılan itiraz; kararı veren veya itiraz mercii tarafından infazın geriye bırakılmasına karar verilmediği takdirde, kararın yerine getirilmesini durdurmayacaktır.
Ceza mevzuatımıza 2005 yılında giren ve ilk uygulaması 2015 yılında olan kayyımlık müessesesinin mevzuatta bu kadar ayrıntılı olarak düzenlenmesi ve bir şirket için bu kadar can alıcı olan bir durumda dâhi tebliğ şartının kaldırılması manidardır. Bu uygulamada birçok telafisi imkansız zararların ortaya çıkmasına neden olmuş ve öyle görünüyor ki bundan sonra da olacaktır.
Kayyımın Görev ve Yetkileri
Kanun koyucu iki türlü kayyımlık öngörmüştür; birincisi denetim kayyımlığı ve ikincisi yönetim kayyımlığıdır. Bu nedenle kayyımın görev ve yetkililerini bu iki durum için ayrı ayrı değerlendirmek gerekir.
a-Denetim Kayyımlığı
Yönetim organının karar ve işlemlerinin geçerliliğinin kayyımın onayına bağlı kılındığı bu kayyımlıkta, kayyım, yönetim organının aldığı kararların, şirket lehine olup olmadığını araştırmalı ve şirketin aleyhine olabilecek tüm işlemlere engel olması gerekir. Örneğin; Şirket yönetiminin şirketin, malvarlığının ivazsız olarak başka yerlere aktarılması yolundaki kararını onaylamaması gerekmektedir. Bu nedenle kayyımın, verilecek bu nitelikteki mahkeme kararlarını etkisiz hale getirebilecek yöndeki yönetim organı kararlarını onaylamaması gerekmektedir.
b-Yönetim Kayyımlığı
Atandığı şirketin yönetim organının görev ve yetkilerine tamamen sahip olacak, bir nevi yönetim organı gibi hareket edecektir. Bu durumda kayyım atamasından önce görevdeki olan yönetim kurulunun ve/veya müdürlerinin görevleri kendiliğinden sona erecektir.
Böyle bir durumda yönetim organının bütün yetkileri kayyıma geçecektir. Kayyımın yönetim organının yetkileri ile birlikte ortaklık paylarını veya menkul kıymetleri idare etmek için atanması halinde, ortaklık paylarının veya menkul kıymetler idare yetkilerinin kayyıma geçtiğini kabul etmek gerekecektir. Bu amaçla atanan kayyımın hukuki niteliğini de yönetim kayyımı olarak nitelendirmek mümkündür.
Kayyımın Hukuki ve Cezai Sorumluluğu
Görüldüğü üzere yönetim kayyımında daha fazla olmakla birlikte her iki kayyımlığın yetkileri çok geniş ve kapsamlıdır. Bu kadar geniş yetkinin olduğu yerde sorumlulukların buna uygun olarak artması gayet normaldir. Bu nedenle kayyım tarafından şirketin faaliyetlerinin durdurulması, sekteye uğratılması veya değiştirilmemesi gerekir. Ayrıca kayyım şirketin hâk ve yararlarını gözetmek zorundadır. Aksi halde, kayyımın hukuki ve cezai sorumluluğu gündeme gelecektir.
Şirket yönetimi için atanan kayyım, TCK m.6/1-c kapsamında “kamu görevlisi” olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle görevi nedeni ile kamu görevlileri ile ilgili hukuki ve cezai sorumluluklar kayyım için de geçerlidir. Buna ek olarak kayyımın görevleriyle ilgili iş ve işlemlerinden dolayı hukuki sorumluluğunu CMK 133. maddenin beşinci fıkrasında özel olarak düzenlenmiştir. Bu madde uyarınca atanan kayyımların görevleriyle ilgili iş ve işlemlerinden dolayı tazminat davaları, 142 ila 144 üncü maddeler uyarınca devlet aleyhine açılır. Devlet, ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan kayyımlara bir yıl içinde rücu eder.
Kayyımda Aranan Şartlar
Kayyımın atandığı görevin özelliği ve gerekleri dikkate alınmak suretiyle, yeterli bilgi, deneyim ve beceriye sahip, basiretli bir iş adamı gibi hareket edebilen, taraflarla arasında menfaat ilişkisi bulunmayan kişiler arasından seçilmesine dikkat edilmesi gerekmektedir. Kayyım atanacak kişilerde aranacak en önemli şartlardan birisi kayyımın tarafsız olması gerektiğidir. Atanacak kayyımın tarafsız olması gerektiği de bir başka önemli şart olarak karşımıza çıkmaktadır.
Uygulamada sıkça tartışılan bir konuya değinmeden geçemeyeceğim. Bu husus Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun kayyım olarak atanıp atanamayacağıdır. Bankacılık Kanunu’na göre TMSF’nin başlıca görevi tasarruf sahiplerinin hâk ve menfaatlerini korumaktır. Yani TMSF tasarruf sahipleri lehine taraftır. Dolayısı ile tarafsız değildir. Bu nedenle kayyım olarak atanması mümkün değildir.
Kaldı ki, CMK 133. mad. tüzel kişilerin kayyım olarak atanabileceğine dair bir hüküm içermemektedir, bunun yanında doktrinde kayyımın vasıflarına dair görüşler dikkate alındığında kayyım olarak atanacakların gerçek kişiler olması gerektiği anlaşılmaktadır. Zira bilgi, beceri, deneyim, tarafsızlık gibi vasıflar ancak gerçek kişilere mahsus özelliklerdir. Bunun yanında, soruşturmanın gizliliği ilkesinin daha rahat hayata geçirilebilmesi açısından gerçek kişilerin kayyım olarak atanması yerinde olacaktır.
Ayrıca, mahkemenin tüzel kişiyi kayyım olarak ataması durumunda, mahkeme kayyımlık yapacak gerçek kişiyi kendisi seçemeyecek, bu yetki tüzel kişiye geçmiş olacaktır, dolayısı ile kanuna göre, kayyım atama yetkisi münhasıran hâkim veya mahkemede olması gerekirken, bunun başka bir organca belirlenmesi, kanun tarafından mahkeme ve hâkime tanınan yetkilerin bir tüzel kişilik tarafından kullanılması anlamına gelecektir ki bu açıkça kanunun ihlali olacaktır.
Tüm bu nedenlerden dolayı CMK 133. de düzenlenen kayyım atanması kararlarında tüzel kişilerin kayyım olarak atanmaları hukuken mümkün görünmemektedir.
Kayyımlık Ücreti
Kayyıma ödenecek ücret hâkim veya mahkeme tarafından belirlenir ve şirketin bütçesinden karşılanır. Ancak, soruşturma veya kovuşturma konusu suçtan dolayı kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararının verilmesi halinde, ücret olarak şirket bütçesinden ödenen paranın tamamı, kanunî faiziyle birlikte Devlet Hazinesinden karşılanır.
Kayyımın Görev Süresi
Görev süresinin ne olacağıyla ilgili CMK’da net bir hüküm yoktur. Ancak kayyım atanması bir koruma tedbiri olduğuna göre, bu tedbirin uygulanması ile beklenen faydanın gerçekleştiği veya gerçekleşmeyeceği anlaşıldığı taktirde bu tedbire son verilmesi gerekecektir. Ayrıca doğaldır ki yukarıda açıklanan kayyımın atanması için gerekli olan şartlar ortadan kalktığında kayyımın görevi sona erecektir. Ve şirketin yönetimi tekrar hissedarlara geçeceğinden kayyım, olabilecek en hızlı şekilde şirket genel kurulunu toplamalı yeni bir yönetimin veya müdürün seçilmesini sağlamalıdır.
Sonuç
Bu makalemizde ceza yargılamasında kayyımlık müessesini incelemeye çalıştık.
Görüldüğü üzere 2005 yılında mevzuatımıza giren bu müessese ceza yargılamalarında ilk defa 2015 yılında kullanılmaya başlanılmıştır. Ve genellikle yukarıda izah edildiği gibi maalesef kanun koyucunun CMK 133. maddesinde açıklanan üç ön şart olmadan birçok müesseseye ehil olmayan ve tarafsız olmayan kişiler kayyım olarak atanmıştır. Bunun doğal sonucu ve/veya amacı olarak da atanan kayyımlar yasal sorumluluklarının tersine genelde bu şirketlerin faaliyetlerinin sekteye uğratılması ve hatta faaliyetlerinin durdurulmasına neden olmuşlardır. Açıkçası kayyımlık müessesi Anayasa m.38/9 ile yasaklanan mal varlığı üzerinde genel el koyma ile müsaderenin bir aracı olarak kullanılmıştır. Daha sonraki sonraki süreçte kayyımların hukuki ve cezai sorumlulukları yoluna gidilecektir. Ancak bunlar yılların emeği ve birikimlerini yerine getirmeyecek. Ülkemiz bu müesseselerin ürettiği katma değerden de mahrum kalacaktır.
Ayrıca mülkiyet hakkına ve özel teşebbüse yasa ile getirilecek sınırlamaların Anayasa m.13’e uygun şekilde düzenlenmesi şarttır. Bu şartlar yerine getirilmemiştir.
Bu nedenle CMK 133. maddesi Anayasa 35.ve 48.maddelerine aykırıdır.
Şöyle ki, bu madde ile Anayasanın 35. maddesinden düzenlenen ve bir temel hâk olarak kabul edilen mülkiyet hakkının güvenliği ve Anayasanın 48 maddesinden düzenlenen iktisadi hürriyet olarak de düzenlenen çalışma ve sözleşme hürriyeti ortadan kaldırılmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder