Ceza Muhakemesi Kanununun 128. maddesinde düzenlenmiş taşınmaz, hâk ve alacaklara elkoyma tedbiri çerçevesinde “taşınmazlara, kara, deniz veya hava ulaşım araçlarına, banka veya diğer malî kurumlardaki her türlü hesaba, gerçek veya tüzel kişiler nezdindeki her türlü hâk ve alacaklara, kıymetli evraka, ortağı bulunduğu şirketteki ortaklık paylarına, kiralık kasa mevcutlarına, diğer mal varlığı değerlerine elkoyulabilecektir.
Taşınmazlara, hâk, alacak ve diğer mal varlığı ve mal varlığı değerlerine elkoyulabilmesi için, suçtan kaynaklanan veya elde edilen belli mal varlığı veya mal varlığı değerlerinin bulunması gerekir. El konulacak taşınmaz, hâk, alacak ve diğer mal varlığı ve mal varlığı değerlerinin şüpheli veya sanığa ait olması gerekmektedir.
CMK 128. maddesinden düzenlenen hâk ve alacaklara elkoyma kararı ancak aynı maddenin ikinci fıkrasında belirtilen (katalog) suçların işlenmesi durumunda söz konusudur.
Peki taşınmaz, hâk, alacak ve diğer mal varlığı ve mal varlığı değerlerine el konulan kişi/kişiler hukuki olarak ne yapmalıdır.
Elkoyma kararını kural olarak sulh ceza hâkimi veya dava açılmışsa davanın açıldığı mahkeme tarafından karar verilir.
Soruşturma aşamasında gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde CMK 127’ye göre Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri, elkoyma işlemini gerçekleştirebilir. Bu durumda yapılan elkoyma işlemi, 24 saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını elkoymadan itibaren 48 saat içinde açıklar; aksi hâlde elkoyma kendiliğinden kalkar zilyetliğinde bulunan eşya veya diğer malvarlığı değerlerine elkoyulan kimse, hâkimden her zaman bu konuda bir karar verilmesini isteyebilir. Soruşturma veya kovuşturma aşamalarında uygulanan el koyma tedbirine itiraz edilebilir.
Elkoyma kararına karşı itiraz kanun yolu açıktır. İtirazdan bir netice elde edilememesi durumunda ilgilisi CMK 141 ve 142. maddelerinden düzenlenen tazminat yolunu tüketmesi gerekir. Eğer bu yolla da ihlal ortadan kaldırılamazsa bireysel başvuru yolu ile Anayasa Mahkemesine başvurmalı ve hâlâ hukuka aykırılık ortadan kaldırılamadı ise iç hukuk yolları tüketildiği için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurması gerekir. AİHM’e başvuru yapabilmek için kural olarak iç hukuk yollarının tüketilmesi gerekir. Ancak bazı durumlarda AİHM iç hukuk yollarının tüketilmesi bu şartını kaldırabilmektedir. Eğer iç hukukun etkili olmadığı düşünülüyorsa doğrudan başvuru yapılabilir.
Tüm bu genel ve teorik açıklamalardan sonra el koyma kurumunun ülkemizde gerçekte nasıl uygulandığına gelirsek. Maalesef genellikle uygulayıcılar tarafından yukarıdaki şartların birisinin dâhi olmadığı durumlarda dâhi el koyma uygulanmaktadır. Özellikle siyasi davalarda kraldan çok kralcı olan bazı yargı mensuplarımız bu maddeyi iktidara muhalif olmanın cezasının ilk safhası olarak kullanmaktadır.
Şöyle ki, özellikle 15 Temmuz elim darbe girişiminden sonra bu madde suç ve suçlu ile hiçbir ilgisi olmayan insanlar için fütursuzca kullanılmıştır. Hakkında ‘‘yeterli şüphe’’ olmayan yüz binlerce insanın gayrimenkullerine, banka hesapları, şirket hisselerine, haklarına, menkul ve araçlarına el konulmuştur.
Bu hukuka aykırı kararlardan birine karşı yapılan başvuru neticesinde Anayasa Mahkemesi 25.09.2019 tarihli Ercan Toğrul (Başvuru No: 2016/71110) kararında tam da bu gerekçeleri dayanak yapmak suretiyle Anayasa’nın 35. Maddesinde güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Yani iç hukuktaki en yüksek yargı mercii olan Anayasa mahkemesi, 15 Temmuz sonrasında KHK ile görevinden atılan bir vatandaşın mal varlığına konulan tedbir ile ilgili olarak, bu malların suçtan elde edildiğine dair bir kanıt yoksa ve bu nedenle yargılama sonunda müsadere kararı da verilmediyse tedbirin derhal kaldırılması gerektiği aksi halde mülkiyet hakkı ihlali olacağına hükmetmiştir. Görülmektedir ki bu kararı ile AYM bu hukuka aykırılığı kabul etmiştir.
Özetle bu durumdaki kişilere tavsiyemiz öncelikle elkoymaya itiraz etmeleri, daha sonra CMK 141 ve 142. maddelerinden düzenlenen tazminat yolunu tüketmesi gerekir. Eğer bu yolla da ihlal ortadan kaldırılamazsa bireysel başvuru yolu ile Anayasa Mahkemesine başvurmaları ve hâlâ hukuka aykırılık ortadan kaldırılamadı ise iç hukuk yolları tüketildiği için Avrupa insan Hakları Mahkemesine başvurmalarıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder